Powered By Blogger

26 Haziran 2011 Pazar

THE GIRL WHO KiCKED THE HORNETS' NEST 6/10

Milenyum serisinin son kitabını da bitirdikten sonra büyük bir hevesle “The Girl Who Kicked the Hosnets’ Nest” filminin karşısına geçtim.. İşte seri filmlerindeki en büyük handikap.. ilk film başarılıysa ikincisinden beklenti büyüyor.. hele o da iyiyse üçüncü filmden -hem de final filmiyse-  beklenti tavan yapıyor.. ve işte maalesef o “tavanda konuşlanmış” beklenti, filmin ilk 15 dakikasında yerle bir olunca tüm hevesiniz kursakta öyle bakakalıyorsunuz televizyona..

İkinci filmin sonunda Lisbeth durumu ağır halde bulunuyordu.. Final filmi özetle, Lisbeth’in hastanede iyileşme dönemi, bu arada bir taraftan İsveç gizli servisindeki malum grup Lisbeth için yeni komplo planları uygulamaya koyarken, sadık dost Mikael’in onu kurtarmak için gösterdiği çabayı ve sonunda da mahkeme sürecinden oluşuyor..

-hep lisbeth hep lisbeth.. napim ben de mi arı kovanına çomak sokayım ?

İlk filmde aslında bambaşka bir hikaye izlemiştik ve Milenyumda bahsi geçen “the girl”ün esas hikayesine ikinci filmde tanık olmuştuk..  Son filmde de bu hikayenin tamamlanmasını izliyoruz başka bir deyişle..

-ama sen de yaratıcı ol biraz.. mesela aslanın ağzına kafanı filan sokabilirsin ne bileyim..

Spoiler-bu paragraf filmle ilgili çok önemli olmasa da biraz detay veriyor: Ama işte, filmi izlerken Dilber Hala gibi tıkandım kaldım.. Şöyle ki, önceki serilerde de her ne kadar kitapla birebir uyumlu gitmese ve birkaç unsuru atlasa bile atlanılanların vazgeçilebilir unsurlar olduğunu düşünmüştüm.. zira filmin gidişatı ve karakterlerin tanınması açısından çok da önemli etmenler değillerdi..  Ancak final filmde, kitaba göre yapılan atlamalar çok daha fazla olmuş ve bence önemli kısımlar atlamış.. örneğin milenyum dergisi editörü erikanın dergiden ayrılıp çok önemli bir gazeteye editör olarak geçmesi ve orada bir takım olaylar yaşaması gerekirken, bu olay nasıl çarpıtılmış ne yapılmış nasıl buralara gelmiş hiç anlam veremedim.. bu şekilde çok fazla yerde takıldığımı söylemeliyim..

-sahnede arka planda yer kaptım çok ballıyım.. kamerada çıkıyor muyum acaba ?

Bundan daha önemlisi, her ne kadar önceki iki filmi izlemiş olsam bile, üçüncü kitabı okumamış olsaydım, bu filmden bir şeyler anlamakta oldukça zorlanırdım.. özellikle giriş kısmında olaylar o kadar hızlı geçiyor ki takip etmekte zorlanıyorsunuz.. ancak kitabı okumuş bir insan o olay silsilesine bir anlam verebilir..

Peki neden böyle oldu.. yani ilk film en iyisiydi.. ikinci süper değildi ama bir seri film için başarılıydı.. finalde ne oldu da böyle bir fiyasko yaşadık.. film bilgilerine baktığımda 3 filmin senaristlerinin farklı olduğunu, yönetmenin ise son iki filmde aynı olduğunu gördüm.. hayır yani madem ilk filmi yapmışsın mis gibi de tutmuş ikincide niye senarist değiştiriyorsun.. hadi ikinci de değiştirdin üçüncüde niye bambaşka bir adamı senarist yapıp güzelim eserin canına okuyorsun değil mi ama sevgili sinema sever..

Ve üzülerek söylüyorum ki, Amerikan versiyonunu izlemeyi düşünmüyordum ama bu filmden o kadar tatminsiz kaldım ki aklıma direk “neyse Amerikan versiyonu bu şekilde olmaz herhalde daha dolu dolu anlatır.. madem onu izliyim.. Allahtan Amerika var :PPP” şeklide abuk bir düşünce geldi.. abuk mabuk, amerikanın filmini izliycez gibi görünüyor napalım..

Özetleee, beğenmedim.. çok şey umdum, hiçbir şey bulamadım.. tabi bir de şöyle düşünmek lazım.. şimdi bu filmi değerlendirirken tamamen ilk iki filme kıyasla bir değerlendirme yapıyorum.. kıyaslama yapmazsam yine fena film değil diyebilirim sanırım.. o yüzden puanını 6 verdim gene.. elim bol..

Herkese iyi geceler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder