Powered By Blogger

29 Ağustos 2011 Pazartesi

LETTERs TO JULIET 4(+)/10

Ya gerçek aşkı bulmak için ikinci bir şansınız olursa..
Bu gerçek aşk muhabbeti de, Amerikan filmlerinin yegane konusu olup, ne onlar filmi çekmekten ne de izleyici izlemekten bıkmıyor, vazgeçmiyor..

Letters to Juliet, nişanlısı ile ön balayı için İtalya’ya gelen Sophie’nin, burada nişanlısının işkolikliği sebebiyle yalnız geçirdiği süre içinde “Güzin Abla” tarzı, Juliet isimli bir kadına bırakılan mektuplara cevap vermeye çalışan bir gruba takılmasını konu alıyor.. Derken olmaz olan olur ve yıllardır orada çalışanların bulamadığı, taa 1957 yılından kalma bir mektubu bulan Sophie, mektubun yazarına bir cevap mektubu yazar.. Bunun üzerine mektubun sahibi: yıllar öncesinin genç kızı, bugünün yaşlı teyzesi Claire, mektuba konu olan ilk aşkını bulmak için yollara düşecek, bu yolculukta kendisine torunu Charlie ile Sophie eşlik edecektir.. Letters to Juliet bu yolculuğun hikayesini anlatıyor..

-aa burada yıllardır taşın arkasında kalmış ve kimsenin bulamadığı mektubu anında ben buldum.. ne şanslıyım..

Peki anlatıyor da iyi mi yapıyor.. maalesef hayır.. zira aslında konu olarak fena olmamakla birlikte, diyaloglar, oyunculuk, tesadüfler filmin inandırıcılığını yok etmiş.. ama konu daha güzel işlenebilseymiş, bazı tesadüflere yer verilmeseymiş, bazı diyaloglar yumuşatılabilseymiş, güzel bir romantik komedi ortaya çıkabilirmiş..
Filmin zevk veren tek tarafı var ki, İtalya kırsalının mükemmel görselinde bizi gezdirdiği için gözlerimiz bayram ediyor.. Öyle güzel görüntüler, öyle bir doğa, üzüm bağları, evler..  Filmin başarısız senaryosunda, izleyiciyi memnun eden tek unsur olmakla birlikte maalesef tek başına filmden memnun kalmak için yetersiz kalıyor tabi ki..

-romeo juliet hikayesine atıf yapma amaçlı çok zorlama bir final sahnesi..

Oyunculuk inandırıcı değil.. ama bunun sebebi sadece oyuncu değil, diyaloglar.. örneğin sophie ile Charlie arasındaki gerilim, birbirlerine gıcık olmalarının temeli çok eksik.. tamam charlie’nin kızgınlığını biliyoruz ama bu abuk sabuk ortamlarda kıza son derece kaba sözler sarfetmesine yeter bir sebep değil kesinlikle.. dolayısıyla büyük aşklar nefretlerden doğar sözüne vurgu yapmak isterken bence çok komik, altyapısız bir aşk çıkmış ortaya.. sürekli bir atışma, bir laf sokma ama insanı rahatsız edecek derecede yapmacık..

Oyuncular arasında çok beğendiğim Gael Garcia Bernal de sayılıyor ama kendisi Sophie’nin nişanlısı rolünde, filmde toplamda 15 dakikadan fazla görünmüyor..

Bu arada yönetmen Gary Winick’in bu sene içinde 50 nci yaş gününü kutlayamadan öldüğünü de belirtelim..

Özetle, bir iki espri var ki çok güldüm ama onun dışında dandik, boş bir film.. Zaman kaybı diyorum efendim.. Sevgiler.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder